16.09.2010 TARİH , 22 NO.LU TOPLANTI

AHMET ÖZER    : Sayın Başkanım; yok benden başka kimse yok. Son benim efendim. Efendim buyurun siz konuşabilirsiniz. Teşekkür ederim. Sayın Başkanım, Sayın Başkanım yoklar kendileri Yönetim Kurulu Başkanı, Sayın Yönetim ve Sayın Meclis; özellikle Meclis’teki bir avuç Meclis Üyesi arkadaşıma, ağabeyime teşekkür ediyorum. İstanbul Ticaret Odası Meclisi için burada olduklarını şuanda bu duruşlarıyla beyan etmişlerdir. Bu özelliklerinden dolayı da ayrıca teşekkür ediyorum. Diğer arkadaşların nerede olduğunu bilmiyorum. Ne amaçla nerede olduklarını bilmiyorum ve çok üzüntülüyüm tabii ki. Başkanımız da dahil.

Şimdi; iki konum var ikisi de direkt benimle ilgisi olmasa da dolaylı yönden benim meslek alanımı çok fazla ilgilendirmekte. Tabii ki başka Tevfik Ağabey dikkatim dağılıyor. Çünkü çok az insan var o az insanlar da başka şeylerle meşgul olunca teşekkür ederim anlayışına. Efendim.

BAŞKAN        : Ahmet Bey buyurun.

AHMET ÖZER    : Evet senin şey yapmanı bekliyorum Başkanım. İnanın kafam dağıldı. Sayın Başbakanımın buradan çok güzel hitabetiyle “orta sınıf tüccarı, esnafı ayakta tutup geliştiremez isek, ekonomimizin gelişmesi mümkün değildir” cümlesini kurduğunu keyifle, büyük bir keyifle dinledim o köşedeydim, arka köşeden. Bunu çok büyük bir keyifle dinledim. Çünkü en nihayetinde benim temsil ettiğim gurup da orta sınıf tüccarlar. Küçük ve orta ölçekli tüccarlar. Bunun içinde çok büyük keyif aldım. Fakat ne yazık ki ben bunu tabii geçmiş dönemde de buradan beyan ettim söyledim. Sayın Başbakanımıza sanırım yapılan uygulamaların birçoğu iletilmiyor. Ve Sayın Başbakanımız buradan çok güzel bunu hitap ederken neler yapıldığını sanırım bilmiyor. Onun için hemen kısacık tabii ki siz değerli Meclis Üyeleri de bunu bilsin diye söylüyorum ama tutanaklara da geçsin diye iki konunu hemencecik üzerinden geçip inşallah sizi daha fazla burada tutmayacağım.

Birincisi; geçen hafta bayağı bir uğraş verdiğimiz, özellikle bu konuda Sayın Yönetime ve Sayın Başkan’a teşekkür ediyorum zira hemen müdahalede bulundular, yazılar yazdılar. Ama şöyle bir duyguyla karşı karşıya kaldım ki; dünyanın sayılı sivil toplum örgütlerinden olan Odamız gerektiği kadar artık diyeyim geçmişini çok bilmiyorum geçen dönem de vardım biraz ama artık gerektiği kadar dikkate alınmamaktadır. Ben bunu gördüm. İki tane örnek vereceğim size.

Birincisi; biliyorsunuz, bildiğiniz gibi hayvancılık konusunda et fiyatları aşırı bir yükseliş gösterdi. Bunun sebeplerini bilemem tartışmayacağım da çünkü çok fazla benim konum değil. Beni ilgilendiren kısmı şurası; takdir edersiniz ki bizim İstanbul Ticaret Odasına kayıtlı yüzlerce, binlerce hatta on binlere yakın perakende satış noktası var. Et Balık Kurumu yurtdışından hayvan getirdi. Ve bu hayvanları kestirerek bazı kurumlar aracılığıyla satışa sundu. Sunduğu rakam 12 TL. 12 TL’den satışa sundu. Fakat bunu öyle bir satışa sundu ki sadece iki kurum vasıtasıyla satışa sundu. Birisi kasaplar, birisi de bir dernek. Ve bizlere onlarca telefon geldi. Böyle bir uygulama nasıl olur diye yani Et Balık Kurumu sadece 2 gruba böyle bir ürünü nasıl verir. Zira bugün bizim normal marketlerimiz et satın almaya kalktığı zaman karkası 17 milyon Liraya piyasadan satın almaktadırlar. Oysa Et Balık Kurumu bunu bazı satış noktalarına 12 milyon Liradan vermektedir. Bakın aradaki uçurum kaç Lira? 5 milyondan fazla uçurum vardır. Şimdi Sayın Başbakanım dedi ki; orta ölçekli tüccarı kalkındırmalıyız. Peki nasıl kalkındırabiliriz bu şartlarda?

Hemen ikinci örneği vermek istiyorum; bakın zira öbürünün sattığına, birini sattığına eti sattığı fiyata diğer küçük esnaf alamamaktadır. Bu nasıl adalet? Bu adalet nerede? Her şeyden önemlisi, her şeyden önemlisi bir adaletsizlik vardır ortada. Bırakın kalkındırmayı bir adaletsizlik vardır. Birinin 12 milyona aldığını birisi 17 milyona, 18 milyona almak durumunda kalmıştır. Ben kasap değilim ama direkt benim işimi ilgilendirmektedir. Hemen arkasından şunu söylemek istiyorum; geçmiş dönemde hepinize geldi bu yazı herhalde fırınlarla ilgili. Yine bizimle alakalı değil değil mi? Yine bizim konumuzla alakalı değil. Yine perakendecilerle. Fakat ne diyor biliyor musunuz bu yazıda? İşyeri ruhsatı açma yazısında? Biz bununla ilgili görüş de bildirdik. Diyor ki; eğer ki 1000 m2’nin üzerinde ise bir market bunun fırın açmasına bir şey demeyiz. Ama 1000 m2’nin altında ise bakın bunu biz kendimiz koyuyoruz. İşyeri ruhsatı açtırma konusunda. Eğer ki 1000 m2’nin altında ise fırın ne olmak durumundadır? Kendi özel gidecek bir bina yapacak ve fırın yapacak. Ama 1000 m2’nin üstünde ise, bir Grosmarketse, bir Hipermarketse, herhangi bir yerlerden bir şeyleri var ise o zaman buna serbest. Ama bizim küçük esnafımıza, küçük tüccarımıza serbest değil. Bu sadece aklıma gelen iki örnek.

MEHMET TÜRKER (Yerinden)    : Teknik bir neden mi var?

AHMET ÖZER    : Efendim.

MEHMET TÜRKER (Yerinden)    : Teknik bir neden mi var?

AHMET ÖZER    : Teknik bir neden var. Evet teknik bir neden var. Yani teknik neden ne olabilir ki? Sadece ufak esnafın nefes alamaması, küçük tüccarın nefes alamaması ben böyle anlarım. Başka birisi çıkar bana başka türlü anlatır onu da anlamaya razıyım. Ben bu konuda taraf olmaya da razıyım. Ama buradan gördüğüm şudur ki; anlattığım her iki konuda da, anlattığım her iki konuda da küçük tüccar bırakın kollanmayı, bırakın korunmayı bilakis Büyük Mağazalar Kanununda olduğu gibi kösteklenmektedir. Buyurun yazıların ikisi de burada. Yapılan uygulamalar şuanda Et Balık Kurumunun yaptığı uygulama Başkan Yardımcısıyla bizzat kendim görüştüm böyle yaptı adam. “Bakanlıkla görüşeceksiniz.” Bakanlık böyle talimat verdi. Sadece iki tane gruba biz bu eti verebiliriz dedi. 330.000, 350.000 üyesi olan İstanbul Ticaret Odası üyelerine veremez ama şuanda ismini zikretmek istemiyorum ama iki tane gruba verebilirim dedi. Onlarda dostlarımız onların bir arızası yok, onlarda bir problem yok. Ama Et Balık Kurumunun daha doğrusu bana göre devletin küçük tüccara, küçük esnafa bakış açısı şu verdiğim iki örnekle aşikar ve ortadadır. Bu saatte beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum ama ısrarla şunu diyorum; bu Meclis ve hatta İstanbul Ticaret Odası ve hatta Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinin birçoğu küçük ve orta ölçekli esnaflarca kurulmuş ve var olma sebepleridir. Ama biz her seferinde bize yapılan zulümlere alkış tutuyoruz. Bunu yapmamamız lazım. Ben eminim ki Sayın Başbakanımızın şu iki konudan da haberi yok. Zira olsa çıkıp burada biz kesinlikle küçük ve orta ölçekli sanayi, tüccarı destekliyoruz, sanırım demez. Bence haberi yok. Haberdar olması için bizim sesimizin çıkması lazım. Onun için bizi seçip gönderdiler.

Şimdi bakın bizim bölgemizde bütün İstanbul’da 200 tane adam, 12 milyondan et alacak, 17 milyondan et satacak, öbürleri 17 milyondan dahi et alamayacak. Bence çok hoş bir şey değil. Ama böyle devam edecekse tabii ki alkışlamaya devam edelim tabii ki. Ama ben böyle devam etmesinin hoş olmadığını savunuyorum ve söylüyorum. Söylediklerim hikaye değil. Söylediklerim bugün şuanda yaşanmakta olan iki tane örnek ve daha onlarcası var. hepinize teşekkür ediyorum, hürmetler ediyorum, sağolun.