AHMET ÖZER : Çok bekledim sabahtan beri bekliyorum. Sayın Başkanım, Meclis Başkanım, sevgili Meclis Başkanım, Sayın Yönetim Kurulu Başkanım, Sayın Yönetim.
BİR ÜYE (Yerinden) : Askeri selamlamayı geç.
AHMET ÖZER : Geçeyim mi? Sayın Meclis; öncelikle Sayın Ahmet Ünlü’yü tebrik ediyorum ben de. Darısı bizim başımıza inşallah. Ayrıca her iki Başkanıma burada polemik yapmadıkları için teşekkür ediyorum. Toplantımız hayırlara vesile olur inşallah. Burası Tüccarlar Meclisi. Burada ticaret konuşacağız. Politika yok, işimiz de değil. Politika yapmak bizim işimiz de değil. Ekmek parası derdindeyiz. İstanbul Ticaret Odası burası. Bir rivayete göre 330.000 üyesi var. 330.000 üye bir şirketi olan ortalama 3 kişiden hesap etseniz hadi bazı şirketler de aynı şahısların olduğunu farz etseniz 879.000 kişi eder doğrusu yanlışıyla. 879.000 anlayacağınız şu küçücük sandığınız salonda 879.000 kişi temsil ediliyor yaklaşık.
Dünyanın sayılı sivil toplum örgütlerinden Odamız. Bakmayın şu sıralar kimsenin dikkate almadığına. Sayısal olarak önemliyiz. Ya da ben kendimi kandırıyorum önemliyiz diye. Hepimiz farkındayız büyüklerimizce Meclisimize ve Odamıza dolayısıyla temsil etmiş olduğumuz orta ölçekli esnafa, tüccara çapı kadar önem verilmemekte. Meclis ve esnaf, tüccar unutulmuş durumda protokolde ve siyasette. Gerçi Sayın Başkanım Yalçıntaş bizleri dünya ve Avrupa arenasında mükemmel temsil etmekte. Ülkemizin sesini oralarda çok güzel duyurmakta ama böyle de olsa Sayın Başkanıma bir fıkra hatırlatmadan geçemeyeceğim. “Hani Timur Anadolu’ya gelmiş, hocanın köyünden geçerken, Nasrettin Hoca’nın köyünden geçerken köylüler Timur’a çok hürmet ettiklerinden Timur köylülere bir fil hediye etmiş. Fil bu ya; köyü mahveder olmuş. Köylüler Timur’dan korkularından bir şey de yapamıyorlar file. Sonunda hocanın kapısını çalmışlar ve dert yanmışlar filden. Hoca da hadi gidelim demiş konuşalım sultanla. Varmışlar sultanın huzuruna. Timur hoca niye geldin, filim nasıl diye sormuş. Hoca; padişahım bu filiniz var ya diye başlayıp durumu arz edecek iken, dönmüş arkasına bakmış ki hiç kimseler yok. Bir başına kalmış sultanla. Hiç köylü kalmamış arkasında. Elbette köylülerinki korkudan terk edişi hocayı” Sayın Başkanım; korkarım bu gidişle akıbetiniz hocayla aynı olacak. Avrupa, Asya, Amerika, Afrika derken arkanızda kimse kalmayacak. Hoca misali lazım olduğunda dönüp arkanıza bir bakacaksınız hocanın arkasındakiler gibi korkaklıktan değil ama kârsızlıktan, sermayesizlikten, haksız rekabetten, ithalattan, Çin’den gelen ithalattan, bunalıp tüccarlıktan vazgeçeceğinden arkanızda kimse kalmayacak. Zira bakkalar da birleşip koca koca olacaklar o zaman da bizim Oda’da durmazlar kesmez onları burası. Dursalar da söz dinlemeyeceklerinden size, Oda’ya faydası olmaz yani Başkanım bu gidişle arkamda 330.000 ticarethane var diye konuşurken siz bir de bakmışsınız ki kimseler kalmayacak.
Sayın Başkanım, Sayın Meclis; bu kanıya nereden kapıldığımı anlatacağım elbette. Komplo teorilerini severim dinler, dinletirim de ama bu sefer ki ne yazık ki birinci ağızdan gerçek.
BAŞKAN : Ahmet Bey; sektörel sorunları mı konuşuyoruz?
AHMET ÖZER : Kesinlikle benim sektörümün sorunu Başkanım.
BAŞKAN : Soruna gel o zaman ama soruna gel.
AHMET ÖZER : O zaman sınırlayın konuşmayayım. Sınırlayın, sorun Meclis’e konuşmayayım efendim.
BAŞKAN : Bir dakika ama Meclis’e sormak zorunda değilim ki Ahmet Bey. Ben keserim sözünü oturttururum.
AHMET ÖZER : Kesin o zaman oturtturun.
BAŞKAN : Ama yok ama gerek yok.
AHMET ÖZER : Oturtturun Başkanım.
BAŞKAN : İşin nezaketine aykırı. Sen şimdi film hikayesi, Başkanın arkası, şu derken konuyu anlatmıyorsun.
AHMET ÖZER : Bu benim memleketimin sorunu, direkt kendi sektörümün sorunudur efendim.
BAŞKAN : Yav tamam da Başkanın arkasından ne alakası var kalmış, kalmamış, arkası boşalmış, boşalmamış.
AHMET ÖZER : Siz anlamıyorsanız onu ben bilemem Başkanım. Anlatırım gelirim odanıza size de anlatırım ayrıca.
BAŞKAN : İyi anlat. Lütfen konuya gelin sektörel sorunları konuşalım.
AHMET ÖZER : Efendim tamamen sektörel sorunumu konuşuyorum ben şuanda. Eğer kifayet-i müzakere diye bir şey var yaparsınız ya da beni susturursunuz otururum oraya. Konuşabilir miyim Başkanım? Teşekkür ederim. Öncelikle gazeteler yani basın uyandırıyor. Ben bunu 1 hafta da hazırladım. Uyandırıyor gelen dalganın büyüklüğünden bizleri mesela Sayın Başkanımla ilgili başlıklar şunlardı pozitif olanlar. “İTO Fransa’nın başkenti Paris’te” Zaman Gazetesi, “Asya ve Avrupa 3. köprüyü İTO ile kurdu” Yeni Şafak ve bunun gibi birçokları. Bunları Sayın Başkanımızın bizi yurtdışında nasıl temsil ettiğinin göstergeleri. Tabii başka başlıklar da atılıyor gazetelerde bu aralarda. Cümleler öylesine parlak ki; anlamak için uğraşmamız için hiç gerek yok.
İki de; bu manşetlerden bahsedelim ki gelecekte neden arkanızı döndüğünüzde yalnız kalacaksınız bilelim. Mesele Sayın Bakanlarımızdan birisi dedi ki; alış-veriş merkezlerinin altında tekerlek mi var ki taşıyalım. Soru neydi? Alış-veriş merkezleriyle ilgili yasa çalışması ne durumda? Cevap aynen şöyle; bu konuda o kadar radikal istekler var ki kimileri alış-veriş merkezlerinin şehir dışına taşıyalım diyor ve Sayın Bakan devam ediyor. Ya arkadaş; bunların altında tekerlek mi var ki taşıyalım. Bu aşamada, bu aşamadan sonra yıkacak da değiliz. Milyonlarca dolar harcanmış. Dünyada sanır ki; Sayın Bakanım yeni hükümet olmuş ve bu AVM’lerden hiçbir haberleri yokmuş bugün önlerine gelmiş. Duyan da sanır ki; Sayın Bakanım yeni hükümet olmuş ve bu AVM’lerden hiç haberi yokmuş da bugün önlerine gelmiş. Ayrıca bu AVM’lerin birçoğu Sayın Bakanımın hükümet olduğu dönem içerisinde açıldı. Yani bir düzenleme yapılsaydı koca koca binaların altında tekerlek aramaya gerek kalmayacaktı. Böyle bir söylem bizim sesimizin ne kadar az çıktığına yönelik bir belirteçtir ve üzüldüm ve tabii ki üzüldüm. Zira biz de tekerlekli koca koca binalar yapacak kadar teknoloji gelişmedi işte buna üzüldüm. Çaresiz ekmek parası için peşinde koşup bir talepte bulunan tüccara tekerlek örneği verilmesi esprisine üzüldüm. Anadolu’da ekmek parasına espri yapılmazdı eskiden buna üzüldüm. Elbette üzüldüm.
Başka bir şey daha vardı. Son dakika haberlerinde basın ekspres yolundan düşen basın ekspres yolunu bilirsiniz oldukça gündemdeydi geçen yıl. Hani o elem felaketi yaşadığımız yer. Birkaç kişinin vefat ettiği yer. Tam da o yolun kenarından 212 Alış-veriş merkezinden geldi haber. Bakkal devri kapandı. 115 milyon Avro’luk bir alış-veriş merkezinden son çağrı. Bakkal devri kapandı. En yetkili ağzından, Sayın Başbakanımızdan bakkal diye bir şey kalmayacak. Birleşin siz de böyle yerler kurun devir değişti.
Sayın Başbakanım; 115 milyon Avro nasıl bir araya gelir? Kaç bakkalın birleşmesi gerekir? 115 milyon Avro’yu bir araya getirmek için Sayın Başbakanım biliyorum ki siz de çok çalışıyorsunuz, işleriniz yoğun ve çetrefilli ama sizin danışmanlarınız var lütfen sizi yanlış yönlendirmesinler. Ben hesap yapmaya çalıştım kaç bakkalın birleşmesi gerektiği ile ilgili hesabın içinden çıkamadım. Çünkü tüm ülke bakkalları gelse olmaz. Çıkamadığım bir hesap da şu; 1998’den 2005’e kadar bizim Oda’nın yayınlarına göre 35.000 bakkal kapanmış. 2005’den 2010’a kadar 35.000 kapandığını farz edersek 70.000 ticarethaneyi, bakkalı katletmiş AVM’ler. AVM açarak katletmişiz. Bir bakkal en az 3-4 kişiyi istihdam eder, geçindirir. Yani 10 yılda 280.000 kişi açıkta hatta aç hepsi de bunların oy sahibi.
Yine dün bir manşet vardı gazetelerde. Pazar günleri kapanırsak 80.000 kişi işsiz kalır. Buna da aklım ermedi, güldüm böyle bir demece. Pazar günü AVM’ler kapanırsa 80.000 kişi işsiz kalırmış. Vallahi sadece hafta sonunda 80.000 kişi acayip bir rakam. Zaten bütün itham ve imalar bu yönde. Söyledikleri iki şey; vergi veriyoruz diyorlar ne verdikleri belli değil. İşçi çalıştırıyoruz diyorlar kaç kişi çalıştırdıkları belli değil hepsi lafta. Sadece bakkalda AVM’lerin açılması sayesinde 280.000 kişi açıkta kaldı. Bu belgelerle sabit lafta değil. Bir de diğer etkilediği sektörler; kürekçiyi etkilemedi mi, kapatmadı mı bunlar? Peki börekçiyi? Ayakkabıcıyı? Kuyumcuyu? Konuya böyle bir bakarsak, bakabilirsek işte o zaman krizin sebebini, işsizliğin bu kadar kısa sürede %16’lara çıkmasının sebebini net anlayabiliriz. Elbette Sayın Başbakanım bunları bilse, danışmanları bunca yoğunluğu arasında düzgünce bunları anlatabilseler eminim ki bizleri ülkenin gerçek emektarı orta ölçekli tüccar ve sanayiciyi göz ardı etmez. Bakkal birleşsin 115 milyon Avro’luk AVM’ler açsın demez. Zira biliyorsunuz Sayın Başbakanım hem muhasebeci, hem benim meslektaşım. Ekmek kavgasını bu kadar çabuk unutmuş olamaz. Hafızasının ne kadar kuvvetli olduğundan haberdarım. Fakat tekrar söylüyorum; ah o danışmanlar, ah o danışmanlar. Sanırım Avrupa Birliğine girmenin yolunun güzel, pahalı alış-veriş merkezlerinden geçtiğini anlatıyorlar. Türk tüccarının, Türk insanının ticareti yapamayacağını, orta ölçeğin olmaması gerektiğini anlatıyorlar ki, Sayın Başbakanım bakkal devri bitti diyor ve eminim bakkal devri bitti cümlesini bir alış-veriş merkezinden söylerken konfeksiyoncu, tekstilci, ayakkabıcı, elektrikçi de bitti diyor. İşte bu sebeplerdendir ki Odamız, Meclisimiz artık ne protokolden, ne siyasilerden eski önemini ve değerini göremiyor. Bu filmi dedelerimiz kapitülasyonlarda seyretmişti şimdi biz seyrediyoruz. Ben üzüldüm. Verdiğim memleket mücadelesinde Sayın Bakanlarımın ve Başbakanımın benimle aynı safta olmamasına üzüldüm. Derdim ülke kazanımlarının bir cüzdana toplanmaması veya yurtdışına gidip, kriz oluşturmamasıdır. Ülke insanımızın da ticaret yapıp istihdam sağlayacağını, bunu becerebileceğini bildiğimdendir. Israrım ve tabii ki hem kendim, hem evlatlarımın yabancı sermayelerde köle olmalarını istemediğimdendir. Israrım ve cılız sesimle gücüm yettiğince bağıracağım. Alış-veriş merkezleri istihdama ve ülke ekonomisine, krize en etkin, en acımasız aktörlerdir ve bir başıma kalsam dahi ekmeğim için, memleketim için bunlarla mücadele edeceğim kusura bakmayın zamanınızı aldım bu saatte beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum hürmetler.
(Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Ömer Dinçer’in konuk olduğu İTO şubat ayı Meclis toplantısı)